7-Hızlı tüketim ürünleri ( FMCG ) toptan ticaretinde patron olmak

Benzer sermaye şartları, benzer depo şartları, benzer araçlar, her yerde rastlayabileceğiniz sıradanlıkta benzer satıcılar, hatta benzer bile değil aynı hızlı tüketim ürünü üreticisinin ürünleri, benzer iklim ve coğrafi şartlar, benzer nüfus yapısı ve sayısı, benzer kültürel özelliklere sahip tüketiciler, benzer ekonomik potansiyelleri olan  benzer çevreler…..

Ama tüm bu benzer şartlar altındaki, iki ayrı hızlı tüketim ürünleri ticareti yapan toptancı firmasının ortaya koyabildiği satış rakamları ve ulaşabildikleri ciro miktarları arasında ciddi farklılıklar olabiliyor. İster total ciroyu alın, ister ilgili coğrafyadaki toplam nüfus göz önünde bulundurularak satışı yapılan ürünlerin kişi başı tüketim miktarlarını alın, isterse de var olan perakendecilerden yola çıkarak satış noktası başına düşen satışı ele alın, bu iki farklı toptancı firmasının bu kadar çok benzer şartlar içinde, neleri farklı yaparak,  bu kadar farklı ciro rakamlarına ulaşabildikleri, cidden çok merak edilecek bir konu değil mi? Biri diğerinden çok daha az satış yapabiliyor. Bu farklı satış rakamlarının oluşmasına sebep olan faktörleri bir düşünelim bakalım…

Hımmm….

Evet çok haklısınız, bu iki toptancı firmasında, değişen hemen hemen tek şey var;  yaptıkları işe değişik  bakış açıları ile bakan, iş yapma tarzı farklı patronlar….

Aslında yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız bu konunun, sadece hızlı tüketim ürünlerinin ticaretini yapan toptancı firmaları için geçerli olmadığını, siz de tahmin edersiniz. Tüm hızlı tüketim ürünü üreticisi firmalar ve tüm perakendeciler için de bu durum, tüm şiddeti ile geçerlidir.

Hızlı tüketim ürünlerinin toptan ticaretinde patronun nasıl birisi olduğu, önemlidir… İletişim kaabiliyeti, iş yapma tarzı, hırsı, lider olma becerisi, sahip olduğu müessesesinin başarısının, adeta genetik kodları gibidir.

Bir patron, firmasının ulaştığı tüm ticari, mali, hukuki iş sonuçların, tek sorumlusudur.

Kendisinden habersiz hiç bir şeyin olmaması gereken firmasında, aldığı kararlar neticesinde ortaya çıkan başarı nasıl ki, kendisine mal ediliyorsa…

İşte böyle de, aldığı kararları isterse yöneticilerine uygulatsın, isterse de yöneticilerinin kendisi ile danışıp aldığı kararların uygulanmasını onaylasın, ortaya çıkabilecek her türlü başarısızlığın tüm faturası da, maddi manevi patrona kesilecektir…

Evet daima patron sorumludur…

Doğru kararlar almalıydı.

Doğru karar alamadıysa, aldığı kararların doğru olmadığını çok çabuk anlayabilmeliydi ve aldığı yanlış kararlar neticesinde, aleyhine olarak ortaya çıkan negatif durumu hemen kendi lehine nötralize edebilmeliydi. Hatta bu yanlış kararının sonucundan aldığı dersle, ilave tecrübe kazanıp, bir daha o hataya düşmemek sureti ile, piyasasında ciddi ekonomik kazanımlar elde edebilmeliydi. Çünkü rakiplerinden bazıları, kendisinin düştüğü bu hataya düşüp, ders almadan bu hatayı yapmaya devam edeceklerinden,  bu hatadan kendisini ilk kurtarabilen firma olarak kazançlı çıkmalıydı.

Doğru kişileri, yönetici olarak, doğru pozisyonlara atamalıydı.

Atadığı yöneticilerin, patronun kendisinin ister haberi olsun, isterse olmasın, aldığı tüm karar ve yaptığı tüm uygulamalardan, onları oraya atayan patron sorumludur. Yönetici olarak, çok araştırmanıza rağmen, doğru kişiyi atayamadığınızı, bir patron olarak anladığınız an;  o yöneticinin, tabi eğer sizin bir patron olarak empoze edebileceğiniz düzgün bir çalışma ahlakınız varsa, atadığınız o yöneticinin sizin ahlakınızla örtüşmeyen bakış açısını, sizin lehinize rehabilite edebilmeliydiniz. Rehabilite edebilmeyi beceremediyseniz, derhal ondan, verdiğiniz sorumlulukları almalıydınız. Eğer işletmenizde o yöneticinin sahip olduğu bakış açısına daha uygun bir pozisyonunuz yoksa da, derhal onu sistemden uzaklaştırabilmeliydiniz.

Tüm bu anlatılanların; işinin başından istikrarlı bir şekilde bulunan, işi ile ilgili sağlıklı bir bakış açısına ve üzerine sağlıklı bir kurum kültürü inşa edilebilecek sağlam bir iş ahlakına sahip patronlar tarafından yapılabileceğini sanırım anladınız…

Yukarıda anlatılanların yapılabilmesinin ilk şartı; işinin başında olan  bir patronun, yaptığı işin  her sürecinin temel işleyişinden haberdar olmasıdır. Bir iş sürecinin işleyişinden haberdar olabilmek için de, bir şekilde o sürecin içinde bir miktar çalışmış olmak gerekir. Yapmadığınız işin dinamiklerini bilemezsiniz, dinamiklerini bilmediğiniz süreci de sevk ve idare edemezsiniz. Veya iş süreçlerinizin sorumlusu olan yöneticilerinizin, sizin adınıza almaları gereken bazı kararlar hakkında, girmeniz gereken riskleri iyi hesap edemezsiniz. Sonuçta işinizi idare ederken yanılırsınız, hem de sık sık…

Deponuzda çalışan personelin ne kadar hata yapma payı olabilir, dağıtım araçlarının aksayan dağıtım faaliyetlerinin ne kadarı azaltılabilir, eğer bu konularda sağlıklı fikir sahibi iseniz, personelinizi bu konular hakkında daha iyisi için sıkıştırabilirsiniz.

Bir patron, hızlı tüketim ürünleri toptancılığı yapılan firmasına doğru bir yön verecekse ve  firmasını zor piyasa şartlarında, akılcı bir şekilde sevk ve idare edecekse, satış teşkilatını ve satışın lojistiğini yapan dağıtım teşkilatını doğru bir oran ve miktarda sıkıştırmasını bilmelidir. İşin büyümesinin itici gücü budur. Patron hayal kurmalıdır ve bu hayalini gerçekleştirebilmek için de personelini önceden motive edebilmeli sonra da büyüme hayalinin gerçekleşebilmesi için personelini dozajında  sıkıştırabilmelidir.

Patronun aldığı kararların doğruluğu zaman içinde ortaya çıktıkça, personeli tarafından da genelde takdir edilir. Bir de patron büyümeyi, personeliyle, gerek çalışma konforu gerekse alınan ücret olarak paylaştığında, patronun sonraki zamanlarda belirleyeceği  her yeni sıkı hedef, çalışanları tarafından itirazsız kabul edilebilecektir. Çünkü ilave çalışmayı gerektirecek mantıklı, makul gelir artışı ve çalışma konforuna kim hayır diyebilir ki ? Bir de bunun yanına piyasada hakikatten başarılı bir firmada çalışan birisi olarak, çalıştığı firmasının başarılarında pay sahibi olmanın verdiği gurur da, ilave bir kazanç olarak varken…

Sıkı satış hedeflerini gerçekleştirebilmek için gerekli olan  “personeli sıkıştırma dozajı”, çok önemlidir. Hedeflenen sıkı büyüme hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi için, aşağıdaki maddelerde anlatılan hususlara çok dikkat edilmesi gerekir;

-gerekli olan teknik alt yapının eksiksiz olması,

-geçmiş dönem satış istatistiklerinin, büyüme hedeflerinin çıkış noktası olması,

-büyüme hedeflerinin sağlıklı belirlenebilmesi,

-doğru kişilere, doğru coğrafyalarda, doğru hedefler verilebilmesi,

-rakip hızlı tüketim ürünleri üreticisi firmaların ve toptancı firmaların faaliyetlerinin yakın takipte olması ve onlara karşı gerektiğinde çok çabuk aksiyonlar alınabilmesi,

-işlerin yoluna girmesi içinde, biraz zamana ihtiyaç duyulmasına gösterilmesi gereken sabır,

-işler yürürken, personelin iş yapabilirliğinin gereği olarak kazanması gereken tecrübelerin de biraz zaman istemesi,

Yukarıdaki maddeler, patronun,  büyüme hedefli satış artışı arzusu doğrultusunda, satış personelinin “doğru sıkıştırma dozajı”nın belirlenebilmesindeki bazı önemli kriterlerdir.

Neden dünyada 100 yılı aşkındır faaliyette olan, yani kurucusu yıllar önce ölmüş, ama kurduğu düzen, onun ölümünden yıllar sonra bile tıkır tıkır işleyen firmalar var da, biz de niye yok? işte bu sorunun cevabının aranması gereken yerde burasıdır;

Genelde bizde kurucu patronun hata ve sevapları ile yükselen ve onun ölümü ile biten firmalar var.. Şirketin devamlılığı için, şirketi idare etmede, patronun alt kadrosunun altında olması gereken  alt yöneticilerin çoğu, firmalarımızda yeterince devşirilemiyor veya önemleri anlaşılamıyor veyahutta firmamız dışından işimizle ilgili, olması gereken kaabiliyette olan yöneticileri seçmeyi beceremiyoruz..

Tamam, patron işinin her şeyini bilmelidir ama tüm zaman ve mekanlarda ve tüm personelinin başında, aynı anda bulunup, tek tek her şey için onlara talimat veremeyeceğinden; işinin işleyişi esnasında anlık olarak ortaya çıkabilecek problem veya verimliliği düşüren pürüzlerin, patronun ortada olmadığı yer ve zamanlarda, personeli tarafından patrona danışılmadan, patronun bakış açısına uygun bir şekilde, hemen vakit geçirilmeden halledilebilmesi gerekir. Bunun yapılabilmesi de, önce patronun kendi alt yöneticilerini kendi bakış açısı ile devşirebilmesine bağlıdır. Toptancı firmasının günlük rutin işleyişi esnasında,  patronun olmadığı anlarda ortaya çıkabilecek problem ve fırsatlar için inisiyatif kullanma yetkisini alan, kurum kimliğini özümsemiş ve kurumun içinden yetişmiş alt yöneticiler ve onların sevk edeceği diğer personelin çalışması ile ortaya çıkacak güzellikler, bir senfoni orkestrasından çıkan güzel bir müzik gibidir. Huzur verir…

Yetkisi olmayan, inisiyatif kullanamayan yöneticiler ise, hiç bir riske girmezler. Patronlarının ağzının içine bakarlar. O an orada, ağzının içine bakılabilecek bir patron varsa tabii. Patron yoksa da, çıkan problemleri,çözmeye yönelik girişimlerde bulunmak yerine, durumu idare edecek maslahatgüzarlıklar yapılır. Bir sürü yönetici ve satıcının karşılaştığı, bir sürü problemle ilgili, her sabah onları dinleyip çözüm üretmek, büyümeyle beraber bir müddet sonra imkansız hale gelince, artık o benmerkezci patron için, kendisine işleri ile ilgili çözülmesi gereken problem aktarmayan yöneticileri daha kıymetli hale gelir. Ben bunlara , patronunu, işinin ruhundan koparan tıkaç yöneticiler diyorum. Müşteri ve çalışan geri dönüşlerinin önünü tıkayan, hiç bir konuda hiçbir riske girmeyen, patrona aşağıda her şey güllük gülistanlık portresi çizip, rekabette firmasını geri bırakan yöneticiler. Riske girmeden çözülemeyecek olan, satışın önünü tıkayan rekabet problemleri de, rakipler tarafından sizin aleyhinize zamanla çözüleceğinden, bu durum, kar etmesi gereken ticari bir  müessese olan toptancı firmasında sonun başlangıcıdır. Bu tip bir müessesede çalışma ortamının da, ayrıca çok huzursuz olacağını söylemeye gerek var mı acaba?

Düşünsenize bir kere, her gün hırçın piyasa koşullarına, hızlı tüketim ürünleri toptancısı olarak, onlarca satış arabası gönderiyorsunuz. Marketlerde ürünlerinizi raflara dizen onlarca aktivite elemanınız, raf paylarınızı korumak için her gün rakip firmaların elemanları ile itiş kakış içinde. Sadece bir günde bile, sabahtan akşama kadar yüzlerce perakendeci ile muhatap çalışanlarınız. Birbirinden çok farklı kategorilerdeki bu müşterilerin satış esnasındaki tepkilerine verilmesi gereken anlık reaksiyonlar için tüm satıcılarınız, her vaka için patronlarına telefon açıp ne yapıp ne yapmamaları gerektiğini mi sormalarını istiyorsunuz. Eğer balık istiyorsanız, adamlarınıza kendi başlarına balık tutabilmeleri için birer olta almalı ve onlara sizin adınıza balık tutabilmelerini öğretmelisiniz.  Size getirmelerini istediğiniz balıkları, her satış vakasında onlara siz mi vermeyi planlıyorsunuz? Emin misiniz???

Hiç bir patronun böyle bir gücü ve kudreti yok. Kendi işe bakış açınızı yöneticilerinize empoze edebilmelisiniz. Onlar da sizin adınıza, sizin bulunamadığınız yer ve zamanlarda,  işlerinizin her geçen gün değişen gerekleri doğrultusunda, sizin adınıza satış ve dağıtım personelinizi idare edebilmelidir. Patron, işlerini kendisi adına yönetmeye talip personeli ile her sabah, her hafta, her ay sonu, ortak akıl oluşturma toplantıları yapmalıdır. Firmanızda oluşmasını hayal ettiğiniz çalışma ahlakını, bu toplantılarda yöneticilerinize empoze etmeye çalışmalı ve bunu başarabilmelisiniz. Yöneticilerinizin piyasadan edindikleri geri dönüşleri de dinlemeli ve firmanızın hayalini kurduğunuz sürekliliğinin temini için, onlarla oluşturmanız gereken ortak aklı kurarken, yöneticilerinizin endişelerini de dikkate almalısınız. Kurmaya çalıştığınız sistemi şiddetle, acımasızca hiç bıkmadan sorgulayabilmelisiniz veya sorgulanabilmesine izin vermelisiniz. Çünkü önceden sizin kurduğunuz çalışma planları, ilahi nizam eseri değildir. Ve piyasa şartları, sizin bir patron olarak tek başınıza takip edemeyeceğiniz kadar çok, göremeyeceğiniz kadar geniş, çözemeyeceğiniz kadar da çetrefillidir. Tüm bu problemleri, alt yöneticilerinizle beraber yapacağınız ortak akıl toplantılarında ortaya çıkabilecek çözüm önerileri ile çözebilirsiniz. Bu ortak akıl toplantıları aynı zamanda hem sizin hem de yöneticilerinizin beraberce yetiştiği “piyasayı öğrenme okulu”na dönüşmelidir. Piyasada ortaya çıkan her değişimi zamanında koklayabilmek için her gün piyasada olan personelinizi dinlemek zorundasınız. Onları dinlerken, ayrıca onlar da  sizin bakış açınıza vakıf olabilirler ve karşılığında size dışarıdan taze bakış açıları sunabilirler.

İşinizle ilgili yöneticilerinizle yaptığınız istişare toplantılarına çok önem verin. Aldığınız ortak kararları sonuna kadar destekleyin ve uygulayın. Sakın ha, ortak akıl toplantılarında  alınan bir kararı, sonucunu görmeden, süreci durdurarak sonlandırmayın. Bekleyin ve sonucu yöneticilerinizle beraberce görün. Sonuç rakamlarını analiz edin ve daha iyi bir sonuç için ilaveten neler yapılması gerektiğini yöneticilerinizle beraber tekrardan gözden geçirin. Bu sürecin işlemesi esnasında, edeceğiniz maddi zararların hiç bir önemi yoktur. Hem siz, hem personeliniz altın kıymetinde olan, işlerinize doğru bakış açısını kazanıyorsunuz. Sizi tüm rakiplerinizden farklılaştıracak, işe gönüllü katkılarını ortaya çıkaracak olan, çalışanlarınızdan,  inisiyatiflerini sizin lehinize kullanabilme yetkinliğini edinmiş personel yetiştiriyorsunuz.

Bence ticaret dünyasının en önemli işini yapıyorsunuz. Sizin ölümünüzden sonra da devam edecek bir organizasyon inşa ediyorsunuz. Ömürlerini sizin başarınıza adayan sadık personel devşiriyorsunuz. Bir tüccar olarak ALLAH’tan başka ne isteyebilirsiniz ki. Def edebileceğiniz büyük zararlar göz önünde tutulursa, bu uğurda biraz para kaybetmenin kime ne zararı dokunur? Hem hiç hata yapmadan tecrübe kazanabilen kim var ticaret dünyasında ? Emin olun hiç bir iyi çalışanınız, aynı konuda ikinci kez aynı hataya düşerek sizi zarara uğratmayı kendine yediremez.

Siz patron olarak yeter ki, firmanıza doğru insanları almayı bilin. İçlerinde Maradona cevheri olanları keşfedip, taltifi rütbe ile onları yönetici atayın ve yetki ile sahaya sürün. Geride kalan personelinize de, ilerde kariyer yapabileceği bir firmada olduklarını düşündürün. Personel seçimi konusunda bazen hayal kırıklığına uğrayabileceğinizi de bilin. Yılmayın. Her yanılmanız, sizi biraz daha insan sarrafı yapmaktadır. Aynı şansı, yöneticilerinize ve diğer çalışanlarınıza da tanıyın. İçlerinden çıkabilecek çok az sayıdaki kötü insan için tüm çalışanlarınıza güvenilmez yaftası yapıştırmayın. Güvenilir olduğunu bilmek, bir çalışan için, eğer doğru insan ise, ücretten sonra, hatta belki de en az ücret kadar büyük bir motivasyon unsurudur. Güvenilmenin işe motivasyondaki olumlu etkisi, en çok patronun kendi çocukları için geçerlidir.

Bütün aletleri aynı anda çalmaya çalışmayın. Yapamazsınız. İyisi mi kurmaya çalıştığınız orkestranın şefi olun. Zaten çok isteseniz de bir çok aleti çalmayı beceremeyeceksiniz…

Bir patronun en önemli sermayesi, işini yürütürken çalıştıracağı yetkin kadrosu olduğundan dolayı, kurulması gereken yönetim ve satış kadrosunun önemini yeterince iyi anlatmayı istemem yüzünden, işe başlangıçta patronda bulunması gereken sermayenin önemi ve patronun bizatihi kendi şahsında olması gereken özellikleri anlatmak sona kaldı.

Patron olarak riske atabileceğiniz bir sermayeniz olmalı. Bu riske atma olayı, illa o parayı eninde sonunda bir gün batıracağınız anlamına gelmez. Sadece cesur kararlar alabilmenizin önü açık olmalıdır. Kuracağınız yetkin kadronun desteği ile o az parayla cesur kararlar alarak, neler yapılabileceğine siz bile inanamayacaksınız. Sonradan gururla hatırlarsınız.

İlave kazançların çoğu, bir başkasının girmeye korktuğu risklerdedir.Her kuruşunun harcanabileceği yer belli olan, yetersiz sermaye ile bir patron olarak risklere girebilmeniz için, batırmayı göze alabileceğiniz kadar bir parayı biriktirebilmeniz gerekir. Sermayesiz olarak girişeceğiniz işlerin bir çoğunda ya bayiliğini yaptığınız hızlı tüketim ürünü üreticisi firmaya, ya da finans eksiğinizi gideren çevrelere para kazandırarak, ömür tüketirsiniz. Bu şekilde hiç bir yere gelmeniz de çoğu kez mümkün olmaz. Kurmayı planladığınız iş başlangıçta küçük olsun, ama sizin olsun. İstikrarlı bir şekilde yavaş yavaş, ama faaliyet geliri elde ederek büyüyün. Acele etmeyin. Kullanılmayın.

Gelelim patronun bizzat kendisinde olması gereken özelliklere…

Tabi ki iyi bir insan olmalı. Güvenilir olmalı. Çalışanlarını, müşterilerini, bayiliğini yaptığı hızlı tüketim ürünü üreticilerini, üç otuz paraya satmamalı. Masasının önündeki en önemli, en sıcak konu, günü birlik kazanç olmamalı. İşinin geleceği için bazen günü birlik zararlara cesurca yutkunabilmeli, ama bir daha olmaması için de ders alarak. Sabah erkenden, dinlenmiş olarak kalkıp işe gelmeli. Her zaman güler yüzlü ve ulaşılabilir olmalı. Bazen gece geç saatlere kadar çalışanları ile birlikte çalışabilmeli. Onlarla vakit geçirmekten gocunmamalı. Onlara değer verdiğini hareketleri ile göstermeli, söylemleri ile değil. Yapılan hataları eleştirmekten çok, o hatadan ders çıkarılabilmesini sağlayabilmeli. O hatanın bir daha olmasını ancak böyle engelleyebilirsiniz, bağırarak-çağırarak veya kızarak değil. Çalışanlar, korkutularak, tehdit edilerek sistem adına devşirilemez.  Nasıl ki okulda ders alarak öğrenebiliyoruz, aynen hatalar da öyledir. Hatadan ders alınacak ve mümkünse bir daha yapılmayacak.

Bir patron şimdiki zamandan geleceğe uzanan yolda, hızlı tüketim ürünleri toptancısı firmasının nerelerde olması gerektiğini, tüm faaliyetleri için büyük bir düzenle tutulmuş olması gereken, geçmiş dönem istatistik rakamlarından yola çıkarak görebilmeli, veya görebilen yönetici kadrosunu kurabilmelidir. Yani patron rakamları okuyabilmeli. Trendleri rakamlardan görebilmeli. Alt kadrodaki kifayetsiz yöneticilerin bir patronu kandırabildikleri en önemli yer, bu rakamları okuma konusudur. İstatistik rakamları öyle bir şeydir ki, art niyetli iseniz, bilmeyen bir patrona, rakamları çok çarpıtarak yönetici olarak tüm başarısızlıklarınızı gizleyebilirsiniz.. Beceriksizliğin istatistiği yoktur. Yani yönetici beceriksizliği sebebi ile ortaya çıkan durumun istatistiği, salt bir durum göstergesi olan rakamdır. Patrona, aslında becerikli başka bir yönetici olsaydı olabilecek çok daha iyi satış rakamları hakkında hiç bir bilgi vermez. Bir patronun düşebileceği en vahim trajik durum budur. Başarısızlıklarınızın sebebini asla anlayamadan, neyi yanlış yaptığınızı bir türlü öğrenemeden, ve sizi batıran yöneticilerinizin size yaptıkları kötülükleri ruhunuz bile duymadan batar gidersiniz. İyi patron olmak isteyen, rakam okumayı öğrenebilmelidir.

Gayrı meşru yaşantı  bir patronun işine odaklanmasına mani olur. Akşam üstünden başlayıp, sabahlara kadar süren eğlenceli bir yaşantı, onunla kıyaslandığında çok sıkıcı olan iş hayatında başarısız olmanın en büyük sebebidir. Gençler için belki de patron olmanın en zor yanı bu olmalı herhalde. Çalışıp kazanabildiğiniz parayı gönlünüzce, pervasızca harcayamazsınız. Kazanılan para yedek akçeye de ayrılabilmelidir. Kar marjlarının kendileri tarafından belirlenemediği bir sektördür,  toptancılık sektörü. Hızlı tüketim ürünü üreticilerinin verdikleri satış primleri kadar para kazanabilirsiniz. Daha fazla para kazanmak için para batırmayı göze alarak yapabileceğiniz riskli satışlar ise, ticari hayattan tamamen silinmenize bile sebep olabilir. Çoğu kez göze alınamaz. Böyle zor bir sektörde patron zaten hoyratça para harcayamaz ama, biz gene de hatırlatalım.

Bir patron işin stresinden kurtulabilmeyi becerebilmelidir. Artık, kitap okumaya mı verir kendini, spor mu yapar, müzik aleti mi çalar, tasavvufa mı merak salar bilemem. Ama yaparken, iş dünyasından hakikatten kopup, zihnini yeni başlangıçlar için boşaltabileceği, haftanın bir iki gününün, 1-2 saati olabilmeli…

Ne çok şey anlattık yapması zor olan….

İyi patron olmak ne zor şeymiş denilebir aslında…

Tam tersi aç gözlü, ben merkezci, insanları kullanmayı ve satmayı seven, günü birlik karlara çalışan bir patron olmak çok zor değil. Emin olun böyle olursanız etrafınızda çaresizlik içinde, sizle çalışmak mecburiyetinde olan bir sürü yeteneksiz insan bulacaksınız. Beraberce, batana kadar, bir süre piyasada debelenip durursunuz. Battıktan sonra sizin yerinize de, emin olun en az sizin kadar yeteneksiz bir başka yeni müteşebbis hızlı tüketim ürünleri toptancılığı piyasasına girmektedir. Keşke toptancılık, insan gayretine bağlı olmaksızın  sadece, eldeki sermaye ile alınabilen depo ve araçlarla iyi bir şekilde yapılabilseydi diye düşünür durursunuz… hayırlı işler…

 

 

 

Rıza Cenat

Şubat 2014

Yalova

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir