Hızlı tüketim ürünlerinin imalatı sektöründe sıra dışı uygulamaların keşfi, üretimi ucuzlatarak veya kalitesini iyileştirerek veya tüketiciye ulaşma sürecinin süratini artırarak, keşfedicisini; rakipleri ile arasındaki rekabette sıçratır ve çok önemli avantajlar sunarak taklit edilmesi zor işletme haline getirir. Geçmiş işletme tarihinde bunun çok çarpıcı örnekleri vardır.
Hızlı tüketim ürünlerinde, özellikle gıda ve içecek grubu imalatında, sektörü sıçratma konusunu tetikleyecek, değişmesi gereken bakış açıları doğrultusunda alınması gerekli çok önemli kararlar, ve bu kararların doğrultusunda yapılması gerekli çok önemli çalışmalar olduğunu düşünüyorum.
Ama öncesinde işletme tarihinden ibrete şayan sektör sıçramalarından önemli bir örneğin üzerinde biraz durmakta çok fayda var. Bu tetkiklerden sonra tekrardan hızlı tüketim ürünlerinden gıda ve içecek grubu imalatında olmasını hayal ettiğimiz sıçramalar konusuna geleceğiz.
Amerika’da otomobil üretimi, ismi otomobil üretimi ile özdeşleşmiş olan Henry Ford ile başlamış değildir. Yani otomobilin ilk keşfedicisi Henry Ford değildir. Henry Ford otomobil üreticiliğine soyunduğunda Amerika’da atölye sayılabilecek bir çok küçük fabrikada otomobil üretimi yapılmaktaydı. El yapımı otomobillerin küçük işletmelerde, bir tanesinin imalatına başlanıp, bitirilmeden öbürünün imalatına geçilememesi suretiyle yapılması yüzünden, bu şekilde imal edilebilen otomobiller, sıradan Amerikalıların bu otomobilleri alamayacağı kadar pahalı imal edilmesine sebep oluyordu. Dolayısıyla atlı arabalar sıradan halk için öneminden çok şey kaybetmemişti. Otomobil çok zengin insanların satın alabileceği bir ürün durumundaydı.
Henry Ford’un bu imalat sürecinde sıçrama yapacak şekilde yaptığı değişiklik şu idi; geleneksel yöntemin dışına çıkıp, otomobil imalathanesini içinde üretim ve montaj hattı kurulan büyük fabrikalar haline getirerek, aynı anda bir çok otomobili imalat sürecine soran bir üretim hattı kurdu. Otomobil imalatını hızlandırdı, fabrikasyon modelinin ilk hayal edicisi ve kurucusu olarak işçilik ve işletme maliyetlerini düşürdü ve otomobili sıradan Amerikalıların satın alabileceği bir fiyatla imal edebilmeyi başardı. Senelerdir otomobil imal eden ve bu yeni üretim sürecini hayal edemeyen tüm rakiplerini ekarte etti. Sektörünü geriye dönüşü olmayacak bir şekilde ileriye doğru sıçrattı.
Henry Ford’un indirebildiği fiyat seviyesi bile aslında atlı arabalardan tabiki daha pahalı idi. Ama otomobilin indiği fiyat seviyesi atlı arabalardan daha pahalı olmasına rağmen sunduğu konfor ve tüketicilere yaşadıkları toplumda sunduğu itibar yüzünden Amerikalı tüketiciler otomobili, alımında biraz daha fazla para harcamalarına rağmen atlı arabalara tercih etti.
Bu olaydan çıkarılabilecek bu gün için bile çok önemli dersler olduğunu düşünüyorum.
Bizim de içinde bulunduğumuz sektörlere böylesi sıçramalar yaptırıp, diğer rakiplerden farklılaşabilmek ve tüketicileri o güne kadar bilmedikleri, görmedikleri,hissetmedikleri ihtiyaçlarına para harcamaya ikna etmek için, ürünlerimizin özellikleri ile ilgili keşfedici çalışmalar yapmayı, bıkmadan sürdürmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konu ile alakalı olarak yine Henry Ford’ tan bir örnek çok çarpıcıdır. Otomobillerin bu şekilde ihtiyaç giderici bir temel tüketim malzemesi olmadığı, atlı arabaların temel tüketim malzemesi olduğu 1900’lü yılların başında, yapılan bu önemli üretim farklılaştırmasına kendisini iten sebepler içinde insanların bir talebi olup olmadığı konusunda Henry Ford şöyle demişti ” insanlara kalsa onlar benden daha hızlı koşan, daha güçlü atlar istiyorlardı. ” Yeni durumun sunduğu konforu daha pahalı bile olsa tüketiciler eğer beğeniyorlarsa daha fazla para ödeyip satın alıyorlar. Günümüzde akıllı telefon pazarındaki gelişmelerde bu konunun başka güncel bir örneğidir. Ulaşılabilen en son durumun değişmez en son seviye olduğuna inanan üreticilerin hayal kırıklıkları ile dolu piyasalar. Akıllı telefonları küçümseyen ve sürece çok geç dahil olan Nokia’nın neredeyse piyasadan silinmesi bunun çok çarpıcı güncel bir örneğidir.
İşimizle ilgili keşfedici çalışmaları bıkmadan sürdürebilmenin önemini vurgulamaya şu örnekle devam edebiliriz.
Bugün bile ibret alınması gereken bir sektör sıçratılması örneği olan Amerikan otomobil üreticilerinin gelişim serüvenleri içinde, Amerikalıların ilk kurguladıklarında farkında olmadıkları, ama daha sonra konu ile ilgili keşfedici çalışmalara yeterince önem vermedikleri için, ilk kurguladıkları sistemde hatalı olarak dizayn ettikleri bazı süreçlerin, sonradan kendilerini, Japon otomobil üreticilerine karşı rekabette çok geri kalmalarına sebep olduğunu biliyoruz.
Neydi bunlar ? Henry Ford’un 1910′ larda kurguladığı sistemde insanın hiç bir önemi yoktu. Hatta Henry Ford bir keresinde konu ile ilgili, 60 yıl sonra Amerikan otomobil üreticilerinin başını çok derde sokacak şu cümleyi kullanmıştı ” ne zaman somun sıkacak bir çift ele ihtiyacım olsa, o elle beraber bir de beyin geliyor. ” Bu cümle üretimde, kurgulanan sistemin mükemmelliğine ve bu sistemde çalışanların da değersizliğine yapılan ve kendi içinde önemli bir yanlışlığı da barındıran küstah ve cüretkar bir atıf idi. Amerikan otomobil üreticileri bu yanlış kurgulanan bakış açısının bedelini daha sonra Japon otomobil üreticilerine karşı rekabette çok geri kalmak sureti ile çok da pahalı bir şekilde ödeyeceklerdi.
Otomobil imalat sektöründe, Henry Ford’tan sonra yapılan ikinci önemli sıçrama Japon otomobil üreticileri tarafından yapıldı. Henry Ford’un 1900’lü yılların başında kurguladığı üretim modelini daha da mükemmelleştirdiler. Otomobil üretim hattını yalınlaştırdılar. O an üretim hattının o bölümünde hangi malzemeye ne kadar ihtiyaç varsa sadece o kadarını bulundurabilmeyi becererek, elde ettikleri avantaj ve tasrruflarla, otomobil imalatını Amerikalı rakiplerine göre çok daha ucuz ve çok daha hızlı yapar hale geldiler. Buna ilaveten Japon otomabil üreticileri ayrıca tüm çalışanlarının gönüllü katkılarını ve fedakarlıklarını üretim anlayışlarının temel felsefesi haline getirdiler. Geleneksel Japon dayanışması ve fedakarlığı, ” ne zaman somun sıkacak bir çift ele ihtiyaç duysam, o elle beraber bir de beyin geliyor ” diyen küstah Amerikan bakış açısını alt etmiştir.
Günümüz itibari ile hiç bir Amerikan otomobil üreticisi firma, Japon otomobil üreticisi firmalar kadar karlı değildir. Ve yine hiç bir Amerikan otomobil üreticisi, Japon otomobil üreticileri kadar kısa sürede, kalitede ve hatasız olarak hala otomobil imal edememektedir.
Uzun süre, içinde bulundukları bu durumun Japon kültüründen kaynaklanan bir dezavantaj olduğu zannında olan Amerikan otomobil üreticileri, bu düşüncelerinde ne kadar yanıldıklarını, Japonların Amerika’da kurdukları otomobil fabrikalarında da aynı iş sonuçlarına ulaştıklarında çok daha iyi anladılar.
Sektördeki ilk sıçrama Henry Ford ile üretim hattı kurgulanmasında yaşandı, sonrasındaki ikinci sıçrama Japonlar tarafından üretim hattı modelinin verimlilik açısından güncellenip işin içine bir de ilaveten çalışan gönüllü katkılarının devreye sokulmasıyla gerçekleştirildi.
Yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan Amerikan ve Japon işletmecilik bakış açısı örneklerinden yola çıkarak, ülkemizde hızlı tüketim ürünlerinin gıda ve içecek grubunun imalatında, sektöre sıçrama yaptırabilecek şekilde hangi değişik bakış açıları ve bu bakış açılarıyla belirlenmiş hangi uygulamalara ihtiyacımız var ? konusu dikkatle irdelenmelidir.
Ülkemiz bulunduğu geniş bir coğrafyanın üretim üssüdür. Hangi ürün olursa olsun, yeni metodlarla farklılaştırdığımız ürünlerle tüketicileri daha çok memnun ederek, diğer rakip tüm ülkeleri rekabette bizi asla taklit edemeyecekleri bir şekilde geri bırakabiliriz.
Sektör trendlerini yakalayabilmek için hızlı tüketim ürünlerinin gıda ve içecek fuarlarına gitmeyi severim. Geleceğe dair bir takım yenilikleri öngörebilmek adına heyecan verici keşifler yapılabilir mi acaba ? ümidi ile gittiğimiz bir gıda ve içecek fuarında akşama kadar standları dolaşmıştık bir keresinde. Akşam yorgunluğu ile günün bir değerlendirmesini kendi aramızda yapalım dedik. Çay içerken tüm gün fuar alanında dolaşırken çıkarabilmeyi umduğumuz günün dersini bir türlü çıkaramadık. Konu ile ilgili hayıflanırken, sektörümüzün duayen yöneticilerinden birisi bize konuyu çok net ve kısa olarak özetleyiverdi. Aslında biz olmayan bir şeyi aramışız gün boyunca. Eski genel müdürümüz dedi ki “ Bu fuar, gıda ve içecek fuarı olmaktan çıkmış ambalaj fuarına dönmüş, aynı nitelikteki ürünlerin farklı ambalajlara nasıl konulabileceğinin resmi geçidi haline gelmiş fuar. ” Ne kadar haklıydı. Hızlı tüketim ürünü olan gıda ve içecek ürünlerinin farklı üreticilerinin ürün nitelik ve muhteviyatları birbirine yakınlaşıp benzeştikçe, farklılıklar tüketicilere ambalaj ve gramaj değişiklikleri ile vurgulanmaya çalışılıyordu.
Sektörün önde gelen üreticilerinin tüketiciler nezdinde çok bilinir olan ürünlerinin ambalaj şekillerinin, hacimlerinin, gramajlarının, renklerinin benzeri veya çağrıştırıcısı veya var olan dizaynın bir değişik versiyonu olan gıda ve içecek ürünleri tasarlamak, Türk gıda ve içecek üreticilerini hiç bir yere getirmez. Kendi ülkemizde de getirmez, uluslararası toplumda global ölçekte kesinlikle hiç bir yere getirmez.
Türk hızlı tüketim ürünü gıda ve içecek imalatçısı firmaların sektörde büyük bir sıçrama yapabilmelerinin yolu, ürünlerinin isimlerini yabancılaştırıp, ambalajlarını da farklılaştırmaktan geçmemektedir. Bunun ancak tüketicilerin dikkatini, sadece ülkemizde değil belki de tüm dünyada olacak şekilde çok daha fazla çekebilecek uygulamalara imza atmamızla mümkün olduğunu düşünüyorum.
Türk hızlı tüketim ürünü gıda ve içecek firmalarının sektörlerini sıçratacak şekilde farklılık oluşturabilmelerinin en önemli yolunun, ambalajlanmış gıda ve içecek ürünlerinin muhteviyatlarının, tüketicilerin sağlıklarına verilen önemi önceleyen, çok daha sağlıklı bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi olduğunu düşünüyorum.
Tüm dünyada, hızlı tüketim ürünü olan ambalajlanmış gıda ve içecek grubu ürünlerde, insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde sağlıklı olarak üretilmesine yönelik büyük bir tüketici talebi vardır.
Bu durum hızlı tüketim ürünleri sektörü imalatçıları tarafından ne zaman farkedilecek ?
Bu talep haksız da değildir. Batı dünyasında ambalajlanmış yiyecek ve içecek hızlı tüketim ürünlerinin içine konan bozulmayı, çürümeyi, kokmayı, buruşmayı, büzüşmeyi, kararmayı engelleyici koruyucu maddeler yüzünden, bu şekilde içine koruyucu kimyasal maddeler konularak üretilmiş gıda ve içecek ürünlerinin düzenli olarak tüketen tüketicilerin cenazeleri, uzun yıllar hiç bozulmadan mezarlıklarda toprağa karışmadan beklemektedirler. Bunun normal bir durum olmadığı ortadır.
Ürünlerin bozulmalarına, genel görünümlerinin kötüleşmesine mani olan kimyasalların yanında, bir çoğunun insan sağlığa etkisi hakkında çok sağlıklı araştırmalar yapılmamış olan tat, aroma artırıcı kimyasallar ile tüketicilerin ürün ile ilgili düzenli tüketim alışkanlığı edinmesi için kullanılabilen bağımlılık yapıcı kimyasalların da hızlı tüketim ürünü olan gıda ve içeceklerimizin içine konduğu bilinen bir gerçektir.
Bu kimyasalların benim bildiğim en meşhuru Mono Sodyum Glutamat MSG, ‘ dir ( Çin tuzu adı ile de biliniyor ). MSG’yi odun talaşının içine koyun, kaşık kaşık yersiniz bir de o güne kadar onun kadar lezzetli bir şey yemediğinizi ciddi ciddi iddia edersiniz diyorlar. Çok korkutucu… Hatta dehşet verici… aslında sağlığımıza zararlı tüketim ürünlerini sanal bir lezzetle afiyetsiz şekilde bize yediriyorlar.
Bir çok gıda ve içeceğimizin ürün muhteviyatları ilaç prospektüslerine dönmüş durumdadır. İçinde şeftali konsantresi olmayan şeftalili içecekler yapıyoruz. Kimyasallarla imal edilmiş içine şeftali aroması veren kimyasal konmuş içecekler ne kadar sağlıklıdır acaba ?
Renklendirilmiş, tatlandırılmış, aromalandırılmış, sahte olarak lezzetlendirilmiş ürünlerin içine konan kimyasalların, ürünlerin içine konarkenki miktarlarında acaba onların tüketicisi olan küçük çocukların düşük beden kilolarına göre o kimyasal oranlarının daha bir tehlikeli hale gelebileceği hiç aklımıza geliyor mu ? Öyle ya büyükler için iyileştirci ilaç dozları olan kimyasallar, küçük çocuklar için ölüm dozu olabiliyor.
Ürünlerin içine koruyucu kimyasalların yasal olarak konulabileceği alt ve üst sınırlar vardır. Bir çok üreticinin ürünlerini aylar sonra bozulmuş olarak geri almamak için, koruyucu kimyasalları mümkün olan en üst seviyeden ürünlerine koyduklarını, mezun olduğum üniversitede gıda teknolojisi dersi veren hocamız 1985′ lerde bize söylemişti.
Aslında gerektiği gibi sağlıklı olarak imal edilseler, imalatlarından bir kaç hafta sonra tüketilemeyecek derecede bozulması gereken hızlı tüketim ürünü olan ambalajlanmış gıda ve içecek ürünlerin, aylar boyu perakende raflarında bozulmadan bekleyebilmesini temin etmenin tüketicilerin sağlığına verdiği zararları göz önüne almanın vaktinin geldiğine inanıyorum.
Tüketicilerin sağlık harcamalarını özellikle kanser hastalığı harcamalarının önemli ölçüde azaltılabilmesinin önünü de açacak bir bakış açısıyla ambalajlanmış gıda ve içecek ürünlerine konan koruyucu kimyasalların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.
İçinde olduğu iddia edilen tat ve keyfin sanal olarak oluşturulduğu ürünlere para ödeyerek tüketirken sağlıklarının bundan olumsuz etkilendiğini bilen 30 yaş altı tüketicilerimizin bu konuya karşı çok daha hassas olduklarını görüyoruz.
Devletimizin et ürünlerine getirdiği üretim standartları ile ekmeğe ve zeytine katılan tuz oranının azaltılmasına hedefleyen yönergelerinin bu konuda atılmış ilk sağlıklı adımlar olduğunu düşünüyorum.
Tüm dünyaya örnek olabilecek şekilde bir medeniyet tasavvuruna sahip olabilmemiz için, bu medeniyetin tüm unsurlarının insan doğası ile en sağlıklı bir şekilde örtüşmesi gerektiğine inanıyorum. Dolayısı ile devletin zorlaması olmaksızın, tüm özel sektör girişimcilerimizden gıda ve içecek grubu hızlı tüketim ürünleri üreticilerinin ürünlerinin kimyasallardan arındırarak tüketicilerine en sağlıklı bir şekilde sunabilmeyi hedeflemeleri gerektiğini düşünüyorum. Ürün yelpazesinin çeşitlendirilmesi ve ürünlerden elde edilebilen karların artırılabilmesi için yaptıkları AR-GE çalışmalarının bir kısmını, ürünlerimizi nasıl daha sağlıklı olarak imal edebiliriz konusuna ayırabilseler ne iyi bir iş yapmış olurlar.
Bence hızlı tüketim ürünlerinde özellikle ambalajlanmış gıda ve içecek ürünlerinde tüm üreticilerin tüm ürünleri gittikçe birbirine benzemeye başladı. Tüketicilerde heyecan uyandıracak yepyeni ürün kategorileri icat edilemiyor. Var olan ürünlerin şekilleri, ambalajları, gramajları, aromaları, isimleri, değiştirilmek sureti ile tüketicilerin dikkati çekilmeye çalışılmaktadır.
Ama bilinen bir gerçek var ki artık tüketiciler böylesi sahte farklılıklara çok da prim vermemektedir.
Bence tüketiciler nezdinde üreticilerimizin oluşturabilecekleri en heyecan verici farklılık, ürünlerinin imalatında tüketici sağlığını önceleyen bir üretim politikasının yürürlüğe konmasıdır.
Bunu bir işletme stratejisi haline getirip, yapılacak AR-GE çalışmaları ile tüm ambalajlanmış gıda ve içecek kategorilerinde içine hiç bir koruyucu kimyasalın konmadığı, gıdaların asli ve tabi hali ile ürünlerin imal edilebildiği, raf ömürlerinin dolayısı ile çok kısa olduğu, aromalandırılmamış, lezzetlendirilmemiş, tatlandırılmamış, renklendirilmemiş sağlıklı hızlı tüketim ürünü olan ambalajlanmış gıda ve içecek ürünleri imalatçısı olmayı becerebilmiş ilk üretici firmanın toplumdan görmesi kesin olan teveccühle sektöründe büyük bir sıçrama yaparak tüm rakiplerini rekabette çok geri bırakacağından eminim…
Bunu yapabilecek ilk işletmenin Türkiye’den çıkması, 21.yüzyılın yükselen medeniyet değeri olan ülkemize de çok yakışacaktır. Medeniyetimizin insana verdiği değerin vurgulanması açısında da çok şık bir girişim olacaktır. Bakalım bu endişelerle konuya ilk ilgi gösterecek girişimcimiz kim olacak ?
Yukarıda dile getirilen temenninin gerçekleştirilebilmesi için, yapılacak AR-GE çalışmalarının ardından ürünlerin sağlıklı bir şekilde ticari olarak üretilebilmeleri yetmez. Bu ürünlerin tüketici nezdindeki itibarlarının perakende raflarında da gerektiği gibi korunabilmesi gerekir. Yani bu ürünlerin çok kısa olacak olan raf ömürlerine uygun olarak tüm lojistik bakış açısının da ürünlerin bu kısa raf ömürlerine uygun şekilde dizayn edilmesi gerekir.
Yani Henry Ford’ un aslında olmamasını istediği ” somun sıkan elle beraber gelen beyin ” konusunda, aynen Japonların yaptığı gibi bizim de hayal ettiğimiz bu sağlıklı ürünler imal edebilme ve bu ürünleri mümkün olan en akılcı lojistikle ve en hızlı bir şekilde tüketicilere ulaştırılabilmesi için bu işlerin içindeki tüm çalışanlarımızın gönüllü katkılarını işlerine cömertçe sunmalarını temin edebiliyor olmamız gerekir.
Rıza Cenat
Nisan 2015
Yalova